Sadık Çelik yazdı: Türkiye’den Suriye’ye ‘Prenslik’

“`html

Makyavelizm ve Modern Liderlik Anlayışı

Makyavelizm, siyaset alanında ahlaki ilkelerin geçersizliğini savunarak, bu tür normların gereksiz olduğunu belirtir. Liderlikte esas unsurun yalnızca “iktidar” olduğunu ileri sürer.

Niccolò Machiavelli’nin en ünlü eseri olan Prens, 1513 yılında kaleme alınsa da, 1532’de yazarın vefatından 5 yıl sonra yayımlanmıştır. Eser, bir liderin iktidarını nasıl koruyabileceği konusunda derin bilgiler sunmaktadır. Bu yolda merhametsizlik ve ahlaki dışlamalar bazı durumlarda kaçınılmaz hale gelir.

16. yüzyılda Rönesans Dönemi’nin karmaşık siyasi yapısını inceleyen Machiavelli, etkili bir liderin zalimliği, merhametten daha değerli bir vasıf olarak değerlendirdi. Prens adlı eserinde bu fikrini büyük bir cesaretle savunmuştur.

Kusursuz bir liderin merhamet ve zalimliği bir araya getirmesi gerektiği unutulmamalıdır. Ancak burada önemli bir nokta vardır: “liderden korkmak, onunla dost olmaktan daha güvenlidir.” Yani Machiavelli’ye göre, zalimlik erdemlerden daha etkili bir yönetim şeklidir. Bu sebeple, bir liderin sahip olması gereken nitelikler arasında zalimlik ön sıralardadır.

ZULÜM, İTAAT İÇİN EN KISA YOLDUR

Toplum, liderden korkmalı. Peki neden? Çünkü sadece hayranlık, muhalefetin oluşumunu engelleyemez.

Muhtemel muhalefeti daha doğmadan önlemek gerekiyor; burada korku unsuru devreye girmeli.

Ama unutulmamalıdır ki, zulüm gereksiz yere kullanılmamalıdır. İhtiyaç duyulan zulüm, muhalefetin yok edilmesine yönelik olmalı ve potansiyel muhalifleri cezanın etkisiyle caydırmalıdır. Yani, zulüm caydırıcı bir ceza olarak var olmalıdır. Aksi takdirde, gereksiz yere gerçekleştirilecek baskılar, daha büyük sorunlara yol açabilir.

Machiavelli’nin Prens eseri, tarihteki en acımasız ve gerçekçi iktidar kavramlarından birini ortaya koyar. Devlet yönetimi söz konusu olduğunda duygulara yer yoktur ve eğer gerekiyorsa, ahlaki kurallar bütünüyle göz ardı edilebilir.

Dahası, iktidarı sürdürme ya da elde etme adına halkın dini inançları istismar edilebilir.

Machiavelli’nin görüşü, siyasetin ahlaki bir temele sahip olmadığını, iktidarının “istikrarı” hedefliyorsa, her türlü yöntemin kabul edilebilir olduğunu savunur. Bu bağlamda savaş, kaçınılmaz bir enstrüman olarak değerlendirilmektedir.

Der Machiavelli.

***

Günümüzde, Niccolò Machiavelli’nin, zalimliği erdemler arasında gören liderlik teorileri, modern siyaset sahnesinde sağcı eğilimler tarafından yeniden hayat bulduğu gözlemleniyor. Avrupa ve Amerika boşluklarında yükselen sağcı dalgalar, Machiavelli’nin “korku ve otorite” merkezli yönetim anlayışını yansıtmaktadır.

Milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı gibi ayrımcı söylemler, toplumları bölerek kontrolü sağlamaya çalışıyor. Bu, Machiavelli’nin “amaçlar araçları meşrulaştırır” sözünü akla getiriyor.

Muhalefet seslerini susturma çabaları, medyayı manipüle etme stratejileri ve iktidarın sesi olmayı göze alan tek sesli medyaya yapılan yatırım çabaları dikkat çekiyor.

Machiavelli’nin Prens‘i, sadece tarihsel bir eser olmanın ötesinde, modern siyasetin karanlık yönlerini aydınlatmada ve günümüz liderlerinin stratejilerini anlamada son derece geçerliliğini koruyor.

Machiavelli, modern siyaset sahnesinin karanlık köşelerinde dolaşmaya devam ediyor…

***

GÖLGELER ARASINDA NE GÖREBİLİRİZ?

Yönetim anlayışı tarih boyunca otoriter yapılarla şekillenmiş, demokrasi içinde sağlıklı yönetim becerileri gelişmemiş toplumlarda, siyasi liderlerin devleti çıkarlarına alet etmesi kabul edilebilir bir durum haline gelmiştir.

Demokrasi, bilinçli, eğitimli ve aydın yurttaşların etkin katılımı ile işler. Oysa demokrasi, eleştiri ve itiraz mekanizmaları üzerine kuruludur. Günümüz koşullarında ise, protesto ve itiraz gibi demokratik haklar gaddarca bastırılmaktadır. Ses yükseltenler bile mahpusa atılabilir. Bu durum, demokrasinin temel işlevlerini işlevsiz hale getiriyor.

İktidarlar, toplumu cehalet içinde tutarak, eğitim kalitesini azaltarak ve düşünmeyi köreltmek adına politik stratejiler geliştirmektedir. Bu stratejiler, düşünmeyen bireyler yaratmaya yönelik bir çaba olarak algılanabilir. Ne yazık ki, iktidarların demokrasiyi manipüle etme yöntemleri arasında yer almaktadır.

Devlet yönetimi ve bürokrasisi iç içe geçmiş yapılar oluşturmuş, liyakatın sıfırlandığı, siyasi elitlerin her türlü kararları kendine ait hale getirdiği bir sistem inşa edilmiştir. Bu durum, sadece sorunlarımızı büyütmekle kalmıyor, mevcut sorunları da derinleştiriyor. Gelişmiş ülkelerde bile bu durum gözlemlenmektedir, ancak en azından buralarda bürokrasi, kaynakları daha etkin bir şekilde yönetebiliyor ve şeffaf bir karar alma süreci yürütüyor.

Tek bir kişinin, ekonomiden sağlığa, eğitimden her şeye müdahale etmesi, toplumsal dinamikleri kişisel menfaatler uğruna değiştirmesi söz konusu olamaz!

Sonuçta yanlış politikalar ve yolsuzluklar, ülke ekonomisini büyük bir krize sürüklüyor. Yükselen yasaklar, kapalı yönetim anlayışları ve özgürlük kısıtlamaları, halkın refahını tehdit eden bir unsur haline geliyor. Cumhuriyetin kurucusunun bile adı geçmekten mahrum bırakılması, yerel yönetimlerin yetki ve gelir kısıtlamalarına maruz kalması, kayyum ve iktidar kavramlarının havada uçuşması… Bu tutarsız hareketlerin ardında, zayıflayan iktidarın kaybedilen desteğini telafi etmeye çalışması yatıyor.

Kamu kaynaklarının eşit olmayan bir şekilde dağıtılması, devlet olanaklarının belirli çıkar gruplarına yönlendirilmesi ve kamu mallarının talan edilmesi durumu yaşanmaktadır.

Machiavelli’nin düşüncelerinin zamanın ötesinde olduğunu düşündürücü şekilde kanıtlamaya devam ediyor.

***

Orta Doğu’daki acımasız korku ortamı da başka bir örneği oluşturmaktadır. Bugün Suriye’de etkili olan IŞİD ve diğer çeşitli cihatçı gruplar, karmaşık siyasi dinamikler ile güçlenmişlerdir. Bunlar arasında birleşmiş milis güçleri ve Suriye hükümeti arasındaki güç dengesi, dış destekler ile daha da karmaşık bir hale gelmiştir.

Amerika’nın bölgedeki politikaları, kendi güvenliği adına Hizbullah ve diğer gruplara yönelik bir hedef olarak algılanıyor. Suriye’nin iç durumu ise giderek karmaşıklaşıyor.

Silah ve lojistik destek konusundaki geçmiş hatalardan ders alınmalı; kalıcı barışın temellerini oluşturmak için istikrarsızlık önlenmelidir. Türkiye’nin bu süreçte aktif rol alması kritik önemdedir, fakat dış güçlerle uyumsuzluk içinde hareket etmekten kaçınılmalıdır.

Uzun vadeli çözümler geliştirmek emek verilmesi gereken bir çabadır. Suriye yönetimi ile diyalog kurmak, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirecektir.

***

Günümüz siyaseti, Machiavelli’nin notlarından aktarılan iktidar oyunları ile dolup taşmaktadır. Ne yazık ki bu tür yönetimlerin kabul görmesi, beklenmedik bir durum değildir. İtaat kültürü, korku ve yılgınlık zemini üzerinde gelişmektedir.

Ancak aydınlık bir gelecek için bu yılgınlıklara yer olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki demokrasi, sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda sürekli bir uyanıklık, sorgulama ve katılım gerektirmektedir.

Sadık Çelik

[email protected]

“`

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir